Sosyal Medya

Kültür Sanat

Osmanlıca’yı Harvard'da öğrendim

Dreams and Prayers projesiyle Grammy'de finale kalan müzisyen Mehmet Ali Sanlıkol, “Amerika’ya gelirken arzu ettiğim tek şey günün birinde saygı gören bir besteci olmaktı. Bu hedefime biraz daha yaklaştığımı hissediyorum” diyor. Klasik Türk müziği ve kültürü çalışıyorum diyen herkesin Osmanlıca öğrenmesinde büyük fayda olduğunu söyleyen Sanlıkol, Harvard Üniversitesi’nde Prof. Cemal Kafadar’dan Osmanlıca ve Osmanlı tarihi dersleri aldığını belirtiyor.



Boston’da yaÅŸayan Türk müzisyen Mehmet Ali Sanlıkol, Dreams and Prayers projesi ile Grammy’de finale kaldı. Annesi Fethiye Sanlıkol’dan klasik batı müziÄŸi eÄŸitimi alan Sanlıkol, “Seneler önce Amerika’ya gelirken arzu ettiÄŸim tek ÅŸey günün birinde saygı gören bir besteci olmaktı. Bugün bu hedefime biraz daha yaklaÅŸtığımı hissediyorum” diyor. Müzik sınırları aÅŸmaya diÄŸer sanat uÄŸraşılarından daha müsait. MüziÄŸin, sinema, tiyatro, resim ve diÄŸer sanatlardan bu açıdan bir avantajı var. Çünkü müziÄŸe ulaÅŸmak kolay. Bu kolaylık sanatçılara da yeni bir bakış açısı kazandırıyor: sentez. Batı müziÄŸi DoÄŸu müzikleriyle sentezleniyor, cazın içine klasik giriyor, hatta daha önce bir araya gelmemiÅŸ enstrümanlar bir araya getiriliyor. Bütün bunları artık normal karşılıyoruz, eskiden olsa müziÄŸin formunun bozulduÄŸunu düÅŸünerek karşı çıkardık. Sanlıkol, DoÄŸu-Batı sentezini farklı yorumluyor, “DoÄŸu-Batı diyerek bir defa “biz ve onlar” kavramını yaratıyoruz ki bunun hiç kimseye bir faydası yok, müziÄŸe de bir faydası yok. Bu ötekileÅŸtirmeler insanlığı birbirine düÅŸürmeye devam ediyor. Bir sentez peÅŸinde koÅŸmak yerine müzikte hedef birçok müzik lisanını ‘konuÅŸabilmek’ olmalı. ÇaÄŸdaÅŸ bir birey dünyanın neresinde olursa olsun birden çok dil bilerek ufkunu geniÅŸletebilir, deÄŸil mi? Bu durum müzik için de geçerli zira müzikte de pek çok müzik dili vardır ve müzisyenler bu dillere senelerini vererek hakim olduktan sonra müzikal ufuklarını geniÅŸletebilirler. Maksat ortaya bir ‘sentez’ deÄŸil çaÄŸdaÅŸ bir duruÅŸ koyabilmek olmalı” diyerek farklı bir bakış açısı getiriyor.

Sizin için Grammy’de finale kalmak ne ifade ediyor?

Seneler önce Amerika’ya gelirken arzu ettiÄŸim tek ÅŸey günün birinde saygı gören bir besteci olmaktı. Bugün bu hedefime biraz daha yaklaÅŸtığımı hissediyorum. Daha önümde uzun bir yol var ama Grammy’lerde Dreams and Prayers projesi ile finale kalmak bu yönde atılmış mühim bir adım oldu.

TÜRK KÜLTÜRÜNÜ PAYLAÅžIYOR

Türkiye’de bir sanatçının uluslararası bir alanda baÅŸarısını tescillemesi hem sanatçı için hem de ülke için prestij meselesidir. Siz olaya nereden bakıyorsunuz?

Ben en azından 10 senedir Boston’da kurduÄŸum Dünya Kültür Sanat Vakfı ile zaten memleketimi ve kültür mirasımı temsil ediyordum. Ancak artık yaptığım iÅŸler biraz daha fazla dikkat çekecektir.

Neden Amerika’da yaşıyorsunuz?

Ben Amerika yerine Boston’da yaşıyorum demeyi tercih ediyorum. Boston’a 21 sene önce geldim ve zamanla bu kentin bilhassa eÄŸitim sektöründe muazzam imkanlar sunduÄŸunu keÅŸfettim. Özellikle doktora yaparken bu kentte Harvard Üniversitesi ve MIT gibi dünyaca tanınmış enstitülerde organize edilen seminerlere düzenli olarak iÅŸtirak etmeye baÅŸladım. Boston, içinde 100’ün üzerinde üniversite barındıran ve nüfusu takriben 4,5 milyon olan bir ÅŸehir. Böylesine bir yoÄŸunluk dünyanın baÅŸka hiçbir yerinde yok. Burada üretmek ve üretirken Türkiye’nin kültür mirasını Amerikalılarla paylaÅŸmak benim için büyük bir haz.

Bir dönem Osmanlıca öÄŸrenmiÅŸsiniz. Neden Osmanlıca öÄŸrenmek istediniz?

Doktora yaparken çalışmalarım Klasik Türk MüziÄŸi üzerine yoÄŸunlaÅŸtı. Bu müziÄŸi ve kültürü çalışıyorum, öÄŸreniyorum diyen herkesin Osmanlıca yani  eski Türkçe öÄŸrenmesinde büyük fayda var. Ben de o yıllarda Harvard Üniversitesi’ne gidip Prof. Cemal Kafadar’dan Osmanlıca ve Osmanlı tarihi dersleri aldım. Osmanlıca ve/veya eski Türkçe okuyabilmem de Doktora 3. lisan gerekliliÄŸini yerine getirmeme yaradı.

OSMANLICA YENÄ° SORUMLULUKLAR GETÄ°RÄ°YOR

Åžu sıralar belki haberlerden takip ediyorsunuzdur Türkiye'de Osmanlıca dersi tartışmaları yapılıyor. Bu tartışmaları siz nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?

Seçmeli olarak bu derslerin sunulması ve branÅŸlaşırken edebiyat, tarih gibi alanları seçen öÄŸrencilerin belli bir miktar bu dersleri okumalarının ÅŸart olmasında bir sakınca görmüyorum. Öte yandan, gençlerimiz Osmanlıca öÄŸrenirse geçmiÅŸimizi daha iyi anlayacaklarını ifade edenler var. Bence bu maalesef tam anlamıyla doÄŸru deÄŸil. Osmanlıca bilen kiÅŸi elbette tarihi ve kültür mirasımızı daha iyi anlamak adına bir fırsat yakalar ancak ÅŸayet bu kiÅŸi gider sadece kendi ilgi alanlarını tatmin edecek konulara yoÄŸunlaşır ise o zaman tek yönlü bir araÅŸtırma yapmış olur ve yapacağı çıkarımlar da bir o kadar problemli olur. Dolayısıyla mesela muhafazakar profili olan biri Osmanlıca metinlerin içerisinde Mehmed Birgivi ile yetinmeyip Hacı BektaÅŸ Veli ve Neyzen Tevfik de okumalıdır. Ben bir nevi bunun tersini yaptığımı iddia edebilirim: GeçmiÅŸinde ağırlıklı olarak caz müziÄŸi yer alan maceraperest bir müzisyen profiline sahipken gidip senelerimi verdim ve mehter müziÄŸini araÅŸtırıp bu konuda bir kitap yazdım. Neticete, bence Osmanlıca derslerinin gelmesi ile devlet büyüklerinin iÅŸi bitmiyor. Belki de yeni baÅŸlıyor. Åžimdi bu derslerin gerektirdiÄŸi geniÅŸ spektrumlu bir araÅŸtırma bilincinin de milletimize aşılanması gerekiyor.

Amerika’da neler yapıyorsunuz? KurduÄŸunuz mehter takımı hala devam ediyor mu?

Boston’da iki üniversitede ders veriyor ve bir yandan da Harvard Üniversitesi’nin Orta DoÄŸu Çalışmaları Merkezi’nde Prof. Cemal Kafadar gözetiminde Doktora sonrası araÅŸtırma çalışmaları yürütüyorum. Bu akademik pozisyonlara ek olarak beste çalışmalarımı devam ettirirken Dünya Kültür Sanat Vakfı’nın da baÅŸkanlığını yapıyor ve birçok konserde icracı sanatçı olarak yer alıyorum.  Esasında ben Boston’da hiçbir zaman Türkiye’de anlaşıldığı ÅŸekilde bir mehter takımı kurmadım. Daha çok turistik gösteriler icra eden ve kostüm giyen mehter takımları olmasa elbette ben hiçbir zaman mehter müziÄŸini tanıyamazdım. Dolayısıyla bu mehter takımlarına saygım sonsuz ancak ben daha farklı bir bakış açısı ve yaklaşım sergilemek amacıyla Dünya Kültür Sanat Vakfı bünyesinde yer alan ve ağırlıklı olarak caz müzisyenlerinden oluÅŸan bir topluluk oluÅŸturdum. Bu toplulukta biz kostüm giymiyoruz ve sadece konser salonlarında icra yapıyoruz.

Klasikten caza geçiÅŸ süreciniz nasıl oldu?

Ben 17 yaşıma kadar Bursa’da büyüdüm. Annem Fethiye Sanlıkol ilk piyano öÄŸretmenimdir. 80’li yılların ortasında Bursa’da kuvvetli bir rock müziÄŸi furyası vardı. Bu yıllarda ben de bir iki rock topluluÄŸunda yer aldım. Daha sonra rock müziÄŸi içerisinde süren arayışlarım zamanla beni caz müziÄŸi ile tanıştırdı. 

Yeni caz orkestrası albümü geliyor

Türkiye’den ve dünyadan takip ettiÄŸiniz müzisyenler var mı?

Elbette var. Erkan Oğur, Aydın Esen, Kamran İnce, John Luther Adams, Herbie Hancock, Wayne Shorter gibi.

Yeni projeleriniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

Bir opera üzerinde çalışıyorum. Öte yandan, içinde Türk müziÄŸi etkileri barındıran yeni caz orkestra albümümün de temellerini atmakla meÅŸgulüm. Harvard’da yaptığım araÅŸtırmalar ise Ä°stanbul’da 1830 senesinde yayınlanmış Evterpi isimli bir mecmua içerisinde yer alan Rum Ortodoks kilise notası (diÄŸer bir deyiÅŸle, Bizans notası) ile yazılmış Klasik Osmanlı/Türk müziÄŸi eserleri üzerine yoÄŸunlaşıyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.